Katkıda bulunanlar

29 Ocak 2011 Cumartesi

TUİK: Türkiye nüfusu 73.722.988

Haber Bülteni : Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları (2010)
31 Aralık 2010 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 73.722.988 kişidir.
2010 yılında 81 ilden; 53 ünün nüfusu bir önceki yıla göre artarken, 28 ilin nüfusu azalmıştır

Gelismekte Olan Ülkeler Đçin Uygun Politika

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Gelismekte Olan Ülkeler Đçin Uygun Politika
Bilesimi Arayısları: Küresel Finans Krizi Sonrası
Türkiye’de Para Politikası
Durmus Yılmaz
Baskan
18 Ocak 2011
Viyana
Değerli Misafirler,
Küresel mali kriz sırasında birçok ülke gibi Türkiye’de de politika yapıcıları,
krizin ulusal ekonomiler üzerinde yaratabileceği olumsuz etkileri sınırlandırmaya
odaklanmıstır. Krizin derinlesmesiyle birlikte, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
(TCMB) önden yüklemeli bir yaklasım ile Kasım 2008-Kasım 2009 döneminde politika
faizinde toplam 1025 baz puan indirime gitmistir. Buna ek olarak, para ve kredi
piyasalarının isleyisini desteklemek amacıyla dengeleyici bir para politikası izlenerek faiz
oranlarındaki düsüsün iktisadi faaliyet üzerindeki olumlu etkisi artırılmıstır.
Bu önlemler, küresel krizin ardından Türkiye ekonomisinin hızlı bir toparlanma
sürecine girmesine katkıda bulunmustur. Hanehalkı bilânçolarının ve bankacılık
sisteminin sağlam yapısı, iç talepteki hızlı artısa destek olmus ve Türkiye ekonomisi
2009 ortasından itibaren güçlü bir toparlanma sürecine girmistir. Takip eden dönemde,
artan sermaye girisleri iç taleple dıs talep arasındaki ayrısmayı daha da belirginlestirerek
yeni politika güçlüklerini gündeme getirmistir. Kısa vadeli sermaye akımları ve döviz
kurlarında yasanan değerlenme ile birlikte hızla artan cari açık, yeni bir para politikası
yaklasımını gerekli kılmıstır.
Bu yeni durum karsısında, hedef fonksiyonumuzda finansal istikrarın artan
rolüne açıkça dikkat çekerek mevcut enflasyon hedeflemesi çerçevemizde sınırlı bir
değisikliğe gittik. Öncelikle Nisan 2010’da krizden çıkıs stratejimizin detaylarını
kamuoyuna duyurduk. Bu bağlamda ilk adım olarak, Bankamız tarafından bankacılık
sistemine sağlanan likidite desteğini normallestirerek, Türk lirası zorunlu karsılık
oranlarını kriz öncesi seviyesi olan yüzde 6’ya yükselttik. Đkinci olarak, makro-finansal
risklere ve öngörülemeyen olaylar karsısında verilecek politika tepkilerine artan ölçüde
vurgu yapmaya basladık. Örneğin, politika metinlerimizde gelecek dönemde iç talep ile
dıs talep artıs hızları arasındaki farklılasmanın artması ve bu farklılasmaya hızlı kredi
genislemesi ve cari islemler dengesinde bozulmanın eslik etmesi halinde, zorunlu
karsılık oranları ve likidite yönetimi araçları gibi diğer politika araçlarının daha etkin
kullanılmasına gerek duyulabileceğini birçok kez vurguladık.
Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir. Ne var
ki, son yasanan küresel ekonomik kriz, makroekonomik ve finansal istikrarın
sağlanmasında bu temel amacın tek basına yeterli olamayabileceğini göstermistir.
Nitekim kamuoyuna yaptığımız açıklamalarda finansal istikrarın sağlanmasının, TCMB
kanununda da belirtildiği üzere Banka’nın temel görevlerinden biri olduğunu ve finansal
istikrarı makroekonomik açıdan değerlendirdiğimizi hatırlatmıstık.
“Faiz dısı araçlar” kavramı gelismekte olan ülkeler açısından, gelismis
ekonomilere kıyasla benzer sekilde algılanmayabilir. Bu nedenle her ülkenin kendine
özgü karakteristik özellikleri olduğunu ve kendi gereksinimleri doğrultusunda bir politika
çerçevesi olusturması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye açısından
mevcut konjonktürde finansal istikrara yönelik riskler, artan kısa vadeli sermaye girisleri
sonucu hızla yükselen cari açık sebebiyle daha da belirginlesmistir. Kredilerdeki hızlı
genislemenin yanısıra iç ve dıs talep büyümesindeki ayrısma cari açığı genisletmekte ve
bu durum finansal istikrara iliskin endiselerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Buna
ek olarak, Avrupa ve ABD’de yasanan son gelismeler ve bu ekonomilerde merkez
bankalarının aldıkları para politikası kararları söz konusu riskleri artırmaktadır. Sonuç
olarak, mevcut durumda geçmisteki uygulamalardan farklı bir politika bilesimine ihtiyaç
duyulmaktadır.
Peki burada politika bilesimi ifadesi ne anlama gelmektedir? Đç ve dıs dengeyi
sağlayacak faiz oranlarının farklılık arz etmesi, para politikasında birden fazla aracın
kullanılmasını gerektirir. Bizim durumumuzda, kısa vadeli sermaye girislerinin yanısıra,
para birimindeki değerlenme ve cari açıktaki artısla bağlantılı makro-finansal riskleri
sınırlayabilmek için iki araç daha kullanılmaya baslanmıstır. Konusmamın bu bölümünde
bu ilave araçlara sırasıyla değinmek istiyorum.
Güçlü iç talebi ve yükselen cari açığı frenlemek için hızlı kredi artısını kontrol
altına almak, mevcut politika bilesimimizin baslıca amaçlarından biridir. Bu çerçevede,
zorunlu karsılık oranlarının etkin bir politika aracı olarak kullanılması gerekli
görülmektedir. Buna ek olarak, zorunlu karsılık oranlarının makroekonomik ve finansal
risklerin azaltılmasında basvurulan araçlardan biri olarak etkinliğinin artırılması amacıyla
Türk lirası zorunlu karsılıklara faiz ödenmesi uygulamasına son verilmistir.

Bu önlemler hususunda kamuoyuna karsı seffaf olmaya çalıstık. TCMB olarak
aldığımız bu önlemlerin finansal istikrarı korumak için gerekli olduğunu; ancak tek basına
yeterli olmayacağını belirttik. Tüm kurumlar arasında yakın bir esgüdüme ihtiyaç
olduğunun altını çizdik. Bu kapsamda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun
aldığı (kredi/değer oranlarının sınırlandırılması ve kredi kartlarında asgari ödeme
oranlarının artırılması gibi) bir dizi önlemin Bankamızın uygulamakta olduğu para
politikasına destek olduğunu belirtmek isterim. Aynı zamanda 2010 yılı Ekim ayından
itibaren Türk bankalarının TL cinsi senetler ihraç etmesine olanak tanınmıstır. Ayrıca,
hükümet küresel kriz sürecinde alınan önlemleri geri alarak tüketici kredilerine
uygulanan Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) kesintilerini artırmıstır. Son
olarak, iktisadi faaliyette beklenenden daha hızlı gerçeklesen toparlanma sonucu elde
edilen ilave gelirlerin büyük bölümünün kamu borcunun azaltılmasında kullanılması
uygulamakta olduğumuz politikalara destek vermistir.
Mevcut politika bilesimini formüle ederken göz önünde bulundurduğumuz diğer bir
husus da sermaye girislerinin vadesinin uzatılmasıdır. Bu husus, sermaye hesabının
kalitesinin artırılması ve döviz kurunun ekonomik temellerden bağımsız hareket
etmesinin engellenmesi açısından önem arz etmektedir. Bu amaca yönelik olarak
uyguladığımız politika bilesimi çerçevesinde, ihtiyaç duyulduğunda kısa vadeli faiz
oranlarında dalgalanmaya imkân sağlamak amacıyla politika faizini indirip gecelik
borçlanma ve borç verme faiz oranları arasındaki koridoru genislettik. Uyguladığımız bu
politika su ana kadar oldukça etkili oldu ve kısa vadeli spekülatif sermaye girislerinde
belirgin bir düsüs gözlemlendi. Ayrıca yükümlülüklerin vade yapısını uzatmak ve vade
uyumsuzluğunu azaltmak üzere, Türk lirası zorunlu karsılık oranlarını da mevduatların
vade yapılarına göre ayrıstırdık.
Hiç kuskusuz, bu süreç esnasında ihmal edilmemesi gereken önemli bir konu da,
aldığımız önlemlerin öncelikli görevimiz olan fiyat istikrarını göz ardı ettiğimiz anlamına
gelmediğine kamuoyunu ikna etmektir. Dolayısıyla, enflasyon görünümüne iliskin
temkinli durusumuzu muhafaza ederken, hızla artan iç talep ve yükselen emtia
fiyatlarından dolayı genel fiyatlama davranısının yakından takip edilmesi gerektiğini
açıkça belirttik. Bu açıdan, hem TCMB hem de diğer kurumlarca uygulanan –ve
uygulanacak olan– faiz dısı politika tedbirlerinin net etkisinin sıkılastırma yönünde olması
gerektiğini önemle vurguladık.
Zorunlu karsılık oranlarındaki artısların, maliyet ve likidite kanalları yoluyla kredi
genislemesini sınırlandırması beklenmektedir. Tabii ki aldığımız önlemlerin yaratacağı
etkinin zamanlaması ve miktarsal büyüklüğü ile ilgili pek çok belirsizlik bulunmaktadır.
Bu belirsizlikle ilgili olarak olası iletisim sorunlarını çözebilmek için, aldığımız kararların
etkilerini hem fiyat istikrarı hem de finansal istikrar açısından izleyeceğimizi ve
gerektiğinde de ilave önlemler alacağımızı önceden açıklamıstık.
Đlk bakısta oldukça karmasık görünmesine karsın, benimsediğimiz bu çerçeve,
özünde geleneksel enflasyon hedeflemesi çerçevesinden çok da farklı değildir. Bu iki
çerçeve arasındaki tek fark; politika aracı olarak daha önce tek basına bir haftalık repo
faiz oranını kullanırken, mevcut durumda kısa vadeli faiz oranları, zorunlu karsılık
oranları ve faiz koridoru araçlarını içeren bir “politika bilesimi” kullanılmasıdır. Hem
enflasyonla hem de makro-finansal risklerle basa çıkmak için elimizdeki araçları doğru
bilesimle kullanmaya hedeflemekteyiz. Bu çerçevedeki para politikası durusu, yalnızca
politika faiz oranlarının seyri ile değil, bahsetmis olduğum tüm politika araçlarının bir
bilesimi ile belirlenmektedir. Geleneksel enflasyon hedeflemesi çerçevesi gibi, bu politika
da ileriye dönük bir yapı arz etmekte ve ekonominin orta vadede izleyeceği görünüme
dayanmaktadır. Önümüzdeki dönemde politika bilesiminin seyri, fiyat istikrarı ile finansal
istikrarını etkileyen unsurlara bağlı olacaktır.
Özetle, içinde bulunduğumuz konjonktürde “yeni normal”le yüzlesirken merkez
bankası politikalarının yaratıcı olmasının gerektiği bir dönemden geçmekteyiz. Bununla
birlikte, bu politikaları tasarlarken her ülkenin kendine özgü sartlarının da göz önünde
bulundurulması gerekmektedir. Bu kapsamda, Türkiye açısından yüksek zorunlu karsılık
oranları ile birlikte uygulanan düsük politika faizi ve daha genis bir faiz koridorunun, kısa
vadeli sermaye girislerine bağlı olarak hızla artmakta olan makro düzeydeki
dengesizlikleri giderme konusunda etkin bir politika bilesimi olduğunu düsünüyoruz.
Tesekkür ederim.

22 Ocak 2011 Cumartesi

Çevre Ve Orman Bakanlığı

Su Geleceğin Teminatıdır
Geleceğimizi Boşa Harcamayalım...


http://www.veyseleroglu.com.tr/