BİR DAHA GERİ DÖNEMEM
Hayatımızda yapmak istediklerimiz vardır… Birçoğunu gerçekleştiririz, gerçekleştirdiklerimiz olduğunda vardığımız mutluluk hazzı bizi farklı boyutlara taşır bunu anlamaya ya da anlatmaya sözcükler bulamayız ve zaman geçtiğin de bu hazzı yitirmeye başlarız. Peki, gerçekleştirdiklerimiz olduğunda bir yanda da kaybettiklerimiz bizi hiç düşündürür mü? Zaman akıp geçerken şu anın, geçmişin, geleceğin her birinin farkında mıyız? Yoksa günübirlik kahkalarıyla vakit mi öldürüyoruz? Ben geleceğe dair birçoğunu gerçekleştirirken, geçmişimin parçalarını eğilip toplarken, şuanın içinde giden kayıplarımda mı oluyor? Ve ben bunları çok düşünüyorum! Olması gerektiği gibi mi oldu ya da o an yapmam gerekeni mi yaptım? Sorusunu kendime çok soruyorum. Pişman olmak, keşke sözcüğünü sıralamak bana göre değildi; çünkü hayattan en iyisini istiyordum iyiliğin en güzelini, doğanın mucizesini, insanlığın muhteşemliğini dünyam için daha mutlu gelecek için şuan için ve geçmiş için en iyisini istiyorum…
Hayatın en önemli sırrı zamandır. Zaman benim için çok önemli, her şeyin bir zamanı ve zamanında gerçekleşmesi için de sabır ve azmin olduğudur. Yaşadığımız dünyadaki acı gerçeklerden UTANIYORUM! Zamansızca dünyaya getirilen çocukların geleceğini kararttıklarından, onlara acı yaşatan anne ve babadan veya anne ve baba sevgisinden yoksun çocuklar yaşadığından çok utanıyorum. Böyle muhteşem hayattan umutsuzluğa kapılıp intihara kalkışıp son veren insanlarımız olduğundan ve bunlara asla dur diyen olamadığından, sevgi gösteremeyen ailelerin aciz olması beni boğuyor. Ve sanırım eğitimsiz aile kuruldukça doğu insanlarının töreleri devam ettikçe insan kaderiyle çok oynanacak. Gözlerimizi yummaya devam edeceğiz bu karanlık yaşananlara, asla konuşamayacağız. Hiç kimse de dur diyemeyecek kadar vicdansız çıkacak.
Bu hayatta, bugünün kıymeti bile çok vahim çok nükte dar bazılarımız günübirlik anlarla o bazılarımız geleceğin temelini oluşturmadan bugün yaşayıp yarın olamayacakmış düşünen acizlerdir. Ve geçmişlerinden bir parça bile taşımayanlardır. Onların algıları anlıktır sürekli kendilerinden kaçarak kimliklerini saklarlar ve kendilerini kandırırlar ve bir zaman sonra anlarlar yaptıklarının anlık olduklarını kavrasalar da yol çoktan yarılanmış olur. Zamanı geriye alamayacaklarından, geri kalan ömürlerini de vicdan azabı çekerek yaşarlar.
Elinde varlıklarının bolluğu içinde yaşayıp mutsuz olan insanları da anlayamayız. Rahat olduklarını düşünsek de, EH! Bazılarımıza rahatlık batar. Ve kendimize bolluğun huzurun içinde işkenceli yollar ararız huzursuzluk yaşamak için elimizden geleni yaparız düşünmeden huzursuzluğu özleriz. Bu da paramızla rezil olmak gibi bir şeydir ya da o kadar yıl okumak için çırpınırız bir yerlerde bulunmak için bulunduğumuz yer istediğimiz olsun ya da olmasın daha fazlasını istermişçesine doymamış kurtlar gibi çırpınır hatta edindiğimiz mesleği kötüye kullanarak bir an da uçurum kenarında olduğumuzu fark ederiz. Gerçekleştirmek istediğimizi gerçekleştir sekte vardığımız hazdan tatmin alamıyoruz ve alamadığımız zamansa o anda kaybediyoruz hayata dair her şeyimizi keşke sözcükleriyle sıralıyoruz…
Bunların hepsi her insanın hayatın darbesinde yaşayacağı derin gözlem hislerini kapsar. Ve aynı duyguları işler, her bir gün yaşayarak geç olduğunu kavrasalar da hiçbir şey değişmez, değiştiğini anlasak ta. Hepimizin yaşamı aynı değildir. İnsan gücünün büyüklüğünü anlayan bazılarımız değişiklikleri gözle görülür hale getirirler. Bazılarımız şuanı, geçmişi, geleceğini değiştirecek gücü kendilerinde bulabilirler ve istediklerini her an yapabilir, mutluluğu kavrarlar; çünkü onlar kendilerine güvenen güçlü nitelikli insanlardır. Öyle her şeyi yargılamazlar, ellerindeki mutluluğun değerinin inceliğini bilirler. Her sabah gözlerini açtıklarında o muhteşem gün ışığını görebildiklerine şükretmesini dile getirebilenler vardır ve ben de onlardanım. İşte yaşamın özünü bilmekte şükretmekten gelir.
Mutsuzluk kavramını bizler oluşturuyoruz. Üzülen bizlerizdir. Mutsuz olmamız gerektiren duruma mutsuzluk diyerek mutsuzluğu ortaya koyarız ve böylece kurtulamayız. Mutsuzluğu ortadan kaldırmak için yeni şeyler kavrayabilmek, mutsuzluğa yol açanın neler olduğunu düşünmek aklımızın ucuna bile gelemez ve bunları bazılarımız ‘‘BEN MUTSUZUM’’ kavramını sorgulama özürlüsüymüşüz gibi devamlı dile getiririz. ‘‘Parasız mutluluk olmaz ki’’ cümlesi günümüzde bazı beyin özürlüleri sayesin de popüler oldu. Bir yaşlı kadına yardım etmek, bir öğrenciye bilmediği konular hakkın da bilgi vermek kadar güzel bir mutluluk yoktur. Televizyonun karşısın da vakit öldürmeyi bırak ailene yardım et bazı işlerde o da yoksa kalk yerinden bilmediğin konular üzerine kütüphaneye gidip kendini bilgilendirerek mutluluğu kavra. Minibüse vereceğin parayı cebine koy yürüyerek gideceğin yere ne kadar kalori verdiğini düşün ve mutluluğu hisset bedeninde. Farz edelim ki; gideceğin yer uzak minibüsteki o güzelim koltuğuna yerleştin ve o da ne bir yaşlı kadın ya da erkek, o da değil sanırım kucağında bebek taşıyan bayan ya da hamile bir bayan hayal gücün seninle bu günümüzde sık sık karşılaştığımız durum ve oturacak yerde kalmamışken sen oturuyorsan hala yerinde mutsuzluk kapısını açtın demektir. Ve mutsuz olmaya da devam edebilirsin. Çünkü unutma ki bir gün sende yaşlanacaksın ve sana da yer veremeyen olabilir. O yüzden hemen yerinden kalk yerini ver. Mutluluğun hem o anını kavra hem de geleceğin mutluluk kapısını arala. Seçim sana kalmış ‘‘ben mutsuzum, param yok nasıl mutlu olabilirim’’ cümlesini özürlüler gibi kullanmaya devam et, hayatın boyunca da öyle sorgusuz kal. Bu büyük bir kandırmaca olacağından, kendimizi bile bile mutsuzluğa sürüklemeyelim. Yeni bir şeyler için çırpınalım elbet kapımızı mutluluk çalacak yeter ki isteyelim.
İnsanlar yaşlanıp ölüyor. Etrafımızda sevdiğimiz her insan yaşlanıyor, sevgiye muhtaç ve ölüm korkusuyla yaşıyorlar. Bunları bizler de yaşıyoruz ya da yaşayacağız her insanoğlu gibi bizlerde bir gün yaşlanıp ölüm korkusuyla yaşayacağız, sevgi dolu kucaklar bulamadığımızda etrafımızdakilere böbürlenip onlara şans vermeyip oraya buraya sürekli kızacağız ve sonra tansiyon derdimiz başlayacak. Bunlara fırsat vermeden yakın yaşlılarımızla sürekli ilgilenip onlara sevgi dolu kucaklar dağıtmalıyız. Gülerek bazen ağlayarak onlara destek olmalıyız. Onların geçmiş yıllarını dinleyerek, hayattan alacağımız dersleri iyice kavramalıyız. Unutmayalım ki onların anlatacakları her bir şey hayatın bir ipucunu sunar. Bu da bizim için çok değerli bir hediyedir. Kim bilir onların yaptığı hataları yapmamış olur, yapmak istedikleri güzel şeyleri de bizler gerçekleştirerek, onların huzurlu olmalarını sağlarız. Bunları yaparken de kendi ayaklarımızın üstüne daha sağlam basmayı öğreniriz. Sevgili anneannemin dediği gibi ‘‘kendi ayaklarının üstünde azimle durmayı bilmelisin’’ ve şimdi anlıyorum. Kendi ayaklarımın üstünde durmanın faydalarını ve onun bu sözleri neden söylediğini, anneannemin toprağı bol, yattığı yer huzurlu olsun. Sizlerle birlikte andığım için, bu yazıları dökebilme gücü olduğundan şükrediyorum. Bir kez daha yaşamayı gözler önüne sererek, yaşamı sevdiğim için şükrediyorum.
Bunların her biri yaşamın özü her biri bizi hüzünlendiren, mutluluğa götüren yollar. Mutluluk kapısını çok ararız ama mutluluk gözünüzün ucunda fark edemediğiniz kadar size yakın, bir gün çocukluğunuzu, gençliğinizi kaybedip yaşlanacaksınız. Ve çok şey kaybettiğinizin farkına varabilirsiniz o zaman ‘‘hayat serüvenim demek ki bu kadar’’ diyebileceksiniz. Bir daha geri dönemeyiz. Kaybettiğimiz yıllar bir daha gelemez. Yavaş yavaş ellerimizden akıyor şu an, şimdi tam zamanı dediklerinizi iyi değerlendirin. Gittiklerinde asla geri gelmez. Nefes aldığımız her bir gün bizim için bayram. Ümitlerle yarına sarılmanız dileğimle…
Yazan: Burcu Nermin Ozhan