Meslek
Seçiminde Bilinmesi Gerekenler
Çağdaş bir
toplumda özgür bir bireyin önemli gelişim görevlerinden biri de mesleğini
seçmesidir. Bir kimsenin herhangi bir konuda doğru bir seçme işlemi
yapılabilmesi, ya da başka bir deyişle, sağlıklı karar verebilmesi için, her
şeyden önce, neler istediğini ve bunları elde edebilmek için ne gibi
olanaklara sahip olduğunu bilmesi gerekir. Bu işlemden sonra, daha iyisi
bununla beraber yapacağı işlem, çeşitli seçenekleri inceleyip, her birinin
isteklerine ve koşullarına ne derece uygun olduğunu değerlendirmektir.
Çarşıya çıkmadan önce alacağı şeylerin listesini yapan ve bunlar için yeterli
parası olup olmadığını yoklayan, çarşıdaki malların kalite ve fiyatlarını
inceleyerek gereksinmelerine ve parasına uygun bulduklarını alan bir kimsenin
davranışı buna örnek olarak gösterilebilir Bu işlemleri dikkatli ve özenli
şekilde yapmayan kimselerin hayal kırıklığı ile karşılaşmaları kaçınılmazdır.
Bazı
gençlerin, meslek seçimi gibi önemli bir kararı oluştururken yukarıda
belirtilen gelişim görevini gerektiği ölçüde yerine getiremedikleri ve bu
yüzden mutsuz oldukları gözlenmektedir. Meslek seçimi kararının sağlıklı bir
biçimde oluşturulmasını güçleştiren bazı etmenler vardır. Bunların bir
bölümünü gençlerin çalışma dünyası ve insan nitelikleri hakkında edinmiş
oldukları bir takım inançlar ve genellemeler oluşturmaktadır. Aşağıda,
yükseköğrenim görmek isteyen gençlerin dile getirdiği bazı yargılar
tartışılmıştır:
Ülkemizde
insanlar istedikleri mesleklere giremiyorlar: Bu yargı
hatalı bir genellemedir. Bir kısım gencin yoksulluk nedeni ile istediği
mesleğe giremediği doğrudur. Ne var ki istenilen mesleğe girememenin sadece
maddi yetersizlikten ileri gelmediği, varlıklı oldukları halde yanlış
alanlara yönelen gençlerin de var olduğu gözlenmektedir. Bu kişilerin hatası,
girmek istedikleri mesleklerin niteliklerine uygun olup olmadığını
sorgulamamalarından kaynaklanmaktadır. Bu gençler az sayıda seçkin öğrenci
alan ve başarılı olmak için üstün akademik yetenek yanında sürekli ve düzenli
çalışma alışkanlığı da gerektiren eğitim programlarına özenmekte, giremeyince
hayal kırıklığına uğramaktadır.
Bazı
üniversite adayları ve öğrencileri yukarıdaki yargıyı daha da ileri götürerek
Türkiye’ de insanların istemedikleri mesleklere girdiklerini söylemektedirler.
Üniversitelerde istemedikleri alana yerleştiklerini beyan edenlerden bir
kısmı yeniden sınava girmekte, bir kısmı ise bir süre sonra bulundukları
programın kendilerine uygun olduğunu fark ederek eğitimlerine devam
etmektedirler. Bir kimse istemediği bir programa yerleştirilmişse bu ya
kişinin Tercih Bildirim Formunu kodlarken hata yapmış olmasından, ya tercih
edip listesine yazdığı alan hakkında başlangıçta yanlış bilgi sahibi
olmasından ya da Tercih Bildirim Formunun son sıralarına, boş kalmasın diye,
daha az istek duydukları programları da yazmış olmalarından ileri
gelmektedir. Bazı üniversite adaylarının özensizlik, dikkatsizlik ya da
kendilerini doğru değerlendirememelerinden kaynaklanan hatalarının tüm
gençlere genellenmesi doğru bir davranış sayılamaz.
İnsanın
toplumda saygı görmesi için saygın bir mesleğin üyesi olması gerekir: Saygı görme, her insanın en doğal hakkıdır. Ancak
bunu saygın bir mesleğin üyesi olarak sağlama beklentisi pek gerçekçi
değildir. Ayrıca meslekleri saygın olan ve olmayanlar olarak ayırmak da doğru
değildir. İnsan bir mesleğin başarılı bir üyesi olursa saygınlık kazanır. Bu
da sahip olduğu yetenekleri gerektiren, ilgi duyduğu etkinlikleri ( meslek
görevlerini ) içeren bir mesleğin üyesi olmakla gerçekleşebilir. Bir
kimsenin, niteliklerine uymayan bir mesleğe girmesi, zayıf bir olasılıkla da
olsa, mümkün olabilir ama o mesleğin başarılı, saygın bir üyesi olma
olasılığı yoktur.
Yaşam boyu
sürdüreceğim mesleğimi seçme aşamasındayım: Üniversiteye başvurma dönemine girmiş gençlerin dile getirdikleri bu
ifade pek çok kişi için doğru ve geçerli olabilir. Ancak çok hızlı bir
değişimin yaşanmakta olduğu çağımızda insanların ömürlerini tek bir meslekle
tamamlama olasılığının azalmakta olduğu gözlenmektedir. Bilim ve teknoloji
geliştikçe meslek çeşitleri de hızla artmakta, bir yandan bazı meslekler
çalışma yaşamından silinirken bir yandan da yeni meslekler ortaya
çıkmaktadır. Bu gelişmeler karşısında, yirmi birinci yüz yılda bir insanın
meslek yaşamı boyunca ortalama üç- beş meslek değiştireceği öngörülmektedir.
Bundan, çok değil, yirmi beş otuz yıl önce üniversite adaylarına yaşamlarının
en önemli kararını vermekte oldukları, meslek seçerken çok dikkatli olmaları
gerektiği yolunda uyarılarda bulunulurdu. Gerçi üniversite programlarına
öğrenci yerleştirme işlemlerinde, puanların ondalık basamaklarındaki ince
farkların dahi dikkate alındığı ve bir kere bir programa yerleştikten sonra
ikinci yıl program değiştirmenin zor olduğu bir sistemde hala dikkatli olmak
gerekmektedir. Ancak bir kimsenin kendini tanıması oldukça zor olduğu gibi,
insanda gelişim ve değişim süreci yaşam boyu devam etmektedir. Ayrıca
insanların çoğu birden fazla yetenek türüne sahiptir ve birden çok alanla
ilgili işleri yapmaktan hoşlanabilmektedir. Bu nedenle bir kişi, bir değil
birden fazla meslekte mutlu ve başarılı olabilmektedir. Bu olgu özellikle
üstün yetenekli kişiler için geçerlidir. Böyle kimseler hem fen hem toplum
bilimlerinde, hem sanat hem de dil- edebiyat alanlarında başarılı
olabilmektedirler. Leonardo da Vinci gibi dehaların yaşamları boyunca çok
değişik alanlarda üstün kalitede ürün verdikleri bilinmektedir. Çağımızda
olanaklar sadece üstün nitelikli kişilere değil ortalama insanlara da değişik
yeteneklerini kullanma ve geliştirme ortamı sağlamaktadır. Halen
üniversiteler ya programlarından bazılarını iki alanda diploma verecek
şekilde oluşturmaya ya da değişik alanlardan seçimlik dersler açarak
öğrencilerin çok yönlü yetişmelerini sağlamaya çalışmaktadırlar. Bu
uygulamanın yakın gelecekte yaygınlaşacağı beklenebilir.
Üniversiteye
bir girsem gerisi kolay: Üniversiteye
girişin zor olduğu toplumumuzda bir gencin sınavı ya da sınavları başarı ile
atlayıp istediği bir alana girmesi önemli olmakla birlikte meslek gelişiminin
son aşaması değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi, bilim ve teknolojideki
gelişmeler mesleklerin icra edilme biçimlerini değiştirmekte, bu süreç
boyunca, bazı meslekler ortadan kalkmakta, bunların yerine daha gelişmiş
teknoloji ile yürütülen yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. Bu olgu bir
kimsenin yaşamı boyunca zaman zaman mesleğinde ortaya çıkan yeni uygulamaları
öğrenmek için hizmet - içi eğitimi görmesini gerektirmektedir. Ayrı şekilde,
mesleği iş piyasasından kalkan kişilerin yeni bir meslek öğrenme sürecine
girmeleri söz konusu olabilmektedir. Bu durumda bir gencin, üniversite
diplomasını aldıktan sonra eğitim sorumluluğunun biteceğini düşünmesinin
yanlış olacağı açıktır. Kişi değil mesleğinde ilerlemek, işini korumak için
bile sürekli eğitim görmek durumunda olacaktır. Bu nedenle günümüzde, yaşamın
belli bir döneminde bir kere verilen ve genellikle değişmeyen bir karar
olarak meslek seçimi değil çalışma ömrünün sonuna kadar süren bir
gelişimi ifade eden kariyer gelişimi kavramı üzerinde durulmaktadır.
Gencin bu gerçeği göz önüne alarak yaşamını planlaması yararlı olur.
İnsan ancak
dört yıllık bir üniversite eğitimi görürse güvenceli ve saygın bir meslek
edinebilir: Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi yeterince
gelişmediği için insanlar yükseköğretim gördükleri takdirde güvenceli bir
meslek edineceklerini düşünüyorlar. Bazı gençler ise iki yıllık önlisans
programlarını yüksek eğitim saymamakta, lisans eğitiminin kazanç ve iş bulma
açısından daha avantajlı olduğunu düşünmektedirler. Oysa yalnız iki yıllık
değil, dört yıllık yükseköğretim programlarını bitiren gençler de düzenli ve
iyi bir gelir sağlayan bir iş bulmakta zorluk çekmektedirler. Devlet
sektöründe çalışma alanları giderek daralmaktadır. Özel sektörde iyi bir
üniversiteden alınmış diploma iş bulma önemli rol oynasa da işte tutunma
ve ilerleme diplomadan çok yeterliliğin kanıtlanmasına bağlıdır. Kendini
iyi yetiştirmiş bir tekniker sıradan bir mühendisten daha uzun süre işini
koruyabilir ve ilerleyebilir.
Önce iyi bir
üniversiteye girmeli, hangi bölümü olduğu önemli değil: Yükseköğrenim
görmek isteyen gençlerin bazılarının, önce üniversite daha sonra da program
seçme gibi bir yol izlemekte oldukları gözlenmektedir. Öğretim kadrosu zengin
bir üniversitede eğitimin daha iyi olacağı kuşkusuzdur. Ancak, meslek
başarısında mezun olunan üniversitenin kalitesinden önce kişinin kalitesi
etkili olmaktadır. Öğretim kadrosu yetersiz bir bölümün hevesli, çalışkan bir
öğrencisi, alanı ile ilgili yayınları izleyerek kendini yetiştirebilir,
yüksek lisans eğitimini iyi bir bölüm ya da fakültede sürdürebilir. Buna
karşılık, iyi bir üniversiteye girme uğruna istemediği bir bölüme giren bir
kişi eğitim ortamından hoşnut olsa bile, eğitimin özünden hoşnut olamayacağı
için başarılı da olamayabilir.
İyi üniversite
derken genellikle yabancı dille ( İngilizce) öğretim yapan üniversiteler
kastedilmektedir. Yabancı dille öğretim yapan üniversitelerin tercih edilme
nedenlerinin biri de bu kurumlardan mezun olanların özel sektör tarafından
tercih edildiği inancıdır. Geçmişte bu inancı destekleyici örnekler çoktu.
Ancak son yıllarda gazetelerdeki iş ilanlarında bu yoldaki tercihler artık
eski sıklıkta görülmemektedir. Çünkü Türkçe eğitim yapan bazı üniversiteler
yabancı dil öğretimine de özel önem vermeye başlamışlardır. Öte yandan
yabancı dili sadece üniversitenin bir yıllık hazırlık sınıfında öğrenme
olanağı bulan öğrenciler, o dile yeterince hakim olamadıklarından, öğretimi
izlemede zorluk çekmekte, bunun sonucu olarak, alan bilgisini de yeterince
edinememektedirler. Bu durum özellikle sosyal bilim alanındaki programlar
için geçerlidir. Öğretimi izleyebilecek kadar yabancı dili bir yılda öğrenme
umudu olmayanların yabancı dille öğretim yapan programları tercih etmemeleri
iyi olur.
Sadece belli
bir meslek edinmek isteyenler üniversite eğitimi görmelidir: Üniversite mezunlarından çoğunun eğitim gördükleri
alanlardan başka alanlarda çalıştıklarını gözleyen kimseler meslek eğitimine
yatırılan zaman ve paranın boşa harcandığını düşünerek hayıflanmaktadırlar.
Ekonomik sıkıntı içinde bulunan ülkeler için bu düşünce bir dereceye kadar
doğru olabilir ama, aslında üniversitelerin üç amacı vardır: Bunlar,
·
Bilimsel
araştırma yapmak ve bilgi üretmek
·
Meslek elemanı
yetiştirmek
·
Kültür
kazandırmak
Gençlerin
büyük çoğunluğu ikinci amaç için üniversiteye yönelmekte, bir diploma,
birunvan alma ve bunlara uygun iyi bir iş edinme umudunu beslemektedirler.
Mezunlara bir diploma ve ona uygun bir de unvan verilmektedir ama çalışma
yaşamında doktorluk, mühendislik, hemşirelik, öğretmenlik gibi sınırları
yasalarla belirlenmiş olanlar dışında kalan mesleklerin pek azı diploma ile
yakından ilişkilidir. Üniversite mezunlarının çoğunun eğitim gördükleri
alanla doğrudan ilgisi olmayan işlerde çalıştıkları sıklıkla gözlenen bir
olgudur. Yükseköğretim lisans programlarının çoğu, aslında belli bir konuda
eğitim vermekte ise de kazandırdığı bilgi ve beceri benzer başka alanlara da
aktarılabilmektedir. Böylece, iş aramaya çıkan bir mezun, başlangıçta hiç
düşünmediği iş alanlarında çalışma olanağı bulabilmekte, o işlerde çalışırken
önemli bir uyum sorunu da yaşamamaktadır. Şu halde diyebiliriz ki üniversite
eğitimi her zaman belli bir meslek kazandırmamakta, daha çok kültür
kazandırarak gencin daha geniş bir alanda iş arama şansını artırmaktadır.
Halen yaşadığımız ekonomik bunalımda iş bulma zorluğu her meslek için
geçerlidir Ancak bu durumun sürekli olacağını düşünüp yanlış genellemeler
yapmadan olaya baktığımızda, hızlı ve çarpıcı değişimlerin olduğu ve olacağı
toplumlarda gençlerin bir çok alana uyarlanabilecek üst düzey beceriler
kazanması için yapılan yatırımların hiç de boşa gitmediği düşünülebilir.
Üniversiteler
gençlerin iş bulma olanaklarını artırmak için programlara çeşitli seçimlik
dersler konmakta, bazı üniversitelerde ana dal, yan dal adı altında
programlar oluşturulmaktadır. Örneğin bir kimsenin ana dalı psikoloji, yan
dalı sosyoloji olabilmektedir. Bazı üniversitelerde iki daldan diploma almak
mümkündür.
Yükseköğretimin
lisans programlarından birini bitirdikten sonra benzer başka bir alanda
lisansüstü eğitim görme olanağı vardır. Hatta kararlı bir iş bulmak için
böyle bir eğitime gerek de vardır. Örneğin fizik mezunu bir genç bilgisayar,
eğitim alanından mezun olan işletme alanında üst eğitim görebilmektedir.
Bundan başka, pek çok kişi, belli bir alanda çalışırken kurumların açtığı hizmet-içi
eğitim programlarını ya da üniversitelerde verilen sertifika programlarını
tamamlayarak farklı alanlara geçmektedirler.
Gelecekte
hangi mesleğin geçerli olacağını şimdiden bilmek çok önemlidir: Meslek seçme
durumunda olan gençlerden bazıları “Gelecekte hangi meslekler geçerli
olacaktır?”sorusunu sormaktadır. Bu soruyu yanıtlayabilmek için bu
gençlere “Kaç yıl sonraki geleceği öğrenmek istiyorsun?” diye sormak
gerekiyor. Teknolojinin hızla gelişmekte olduğu bir dünyada, bir mesleğin
belki beş ya da on yıl sonrasını tahmin edebiliriz. Ondan sonra bu çekici
meslek teknolojinin gelişmesi ve buna bağlı olarak ekonomideki değişimler
sonucunda hüviyet değiştirmiş olacak, belki de pek çok kişinin o alana
girmesi sonucu bu günkü çekiciliğini yitirecektir. Ülkemizde bunun değişik
örnekleri geçmişte yaşanmıştır ve yaşanmaya devam edecektir.
Gençlerin
hangi mesleği seçtiği değil, bu hızlı değişime ayak uydurabilmek için ne gibi
bilgi ve becerilerle donanmış olduğu önemlidir. Böyle bir dünyaya hazırlanmak
için gençlerin kendilerini şu alanlarda yetiştirmeleri gerekmektedir:
·
Teknolojik
gelişme meslek görevlerini kolaylaştırmakta, el becerisi ve beden gücünün
yerini giderek artan oranda beyin gücü almaktadır. Bu nedenle gençlerin
matematik ve mantık alanlarında kendilerini iyi yetiştirmeleri, akıl yürütme,
yargılama yeteneklerini geliştirici etkinliklere ağırlık vermeleri
gerekmektedir. Ezberleme, geçer notla yetinme, günü kurtarma gibi tutumları
benimseyenlerin gelecekteki değişimlere ayak uydurma şansı zayıf olacaktır.
·
Gelecekte
birkaç meslek ve sık sık iş değiştirme yanında bir gün boyunca birden fazla
meslek icra etme durumunda olacak gençlerin elden geldiği kadar spor, el
sanatları, güzel konuşma ve yazma gibi değişik yeteneklerini geliştirmeye de
önem vermeleri gerekir. Böylece bir kimse gününün değişik zaman dilimlerini
değişik yetenekleri ile ilgili işleri yaparak geçirebilir. Böylece hem
gelirini artırabilir hem de ek bir iş yolu ile değişik becerilerini
değerlendirme olanağı bulabilir.
·
Günümüzde
insanlar büyük iş yerlerinde, bir çok kişi ile işbirliği yaparak çalışmakta;
kendi küçük iş yerinde birkaç çırağı ile çalışan insan sayısı giderek
azalmaktadır. O halde geleceğin genci başkaları ile iletişim kurabilme ve
işbirliği yapabilme becerilerine sahip olmalıdır. Değişik insanlarla değişik
koşullarda çalışabilme esnekliğine sahip olabilme, belirsizliğe dayanabilme
ve yaratıcılık da iş yaşamında başarıyı artırıcı kişilik özellikleri olarak
görünmektedir.
·
Bir yabancı
dil, özellikle İngilizce bilmek kişinin iş bulma ve gelişme şansını
artıracaktır. Bu özellikle yükseköğretim görmüş gençler için çok önemlidir.
Üniversiteye
Öğrenci Seçiminde Dikkate Alınan Özellikler
Üniversiteye
girişte uygulanan sınav sistemi, öğrencinin akademik yeteneğini ( soyut
konuları öğrenme gücünü ) ve okul başarısını ( bilgisini ve çalışma
disiplinini ) değerlendiren bir yapıdadır. Öğrencinin okul başarısı da
okuduğu okuldaki öğrencilerin Öğrenci Seçme Sınavındaki puan ortalamaları (
akademik yetenek düzeyleri ) ile diploma notları düzeyleri birlikte dikkate
alınarak değerlendirilmektedir. Böylece Anadolu liseleri, fen liseleri gibi,
öğrencileri bir sınavla seçilmiş olan okullardan mezun olanların ortaöğretim
başarı puanları diğer okulların mezunlarınınkinden daha yüksek olarak değerlendirilmektedir.
ÖSYM’nin
uyguladığı seçme sistemi adayların Tercih Bildirim Formunu doldururken,
girmeyi en çok istediği programı en başa yazdıklarını varsaymaktadır. Kişinin
girmeyi en çok arzu ettiği program ise onun zihinsel, bedensel ve duyuşsal
özelliklerine ve ekonomik olanaklarına en çok uyan program olmalıdır. Daha
önce de değinildiği gibi, bir kimse pek çok kişinin girmek istediği, popüler
ve dolayısıyla taban puanı yüksek bir programa girip akademik yeteneğini
kanıtlamayı en önemli hedef olarak benimser ve diğer özelliklerinin
programa uygunluğunu dikkate almazsa programa girmeyi başarsa bile oradan
mezun olmayı başaramayabilir. Çok zeki fakat zevkine , rahatına düşkün bir
genç, zekası sayesinde sınavı kazanabilir ama çalışma alışkanlığına sahip olmadığı
için, kendisi gibi seçkin öğrencilerin bulunduğu ve başarının gayrete,
disiplinli çalışmaya bağlı olduğu bir öğretim ortamına ayak uydurmakta çok
zorluk çekebilir. Daha düşük puanla girilebilen bir başka program bu gencin
yapısına daha uygun olabilir.
Ülkemizde
mesleklerin toplumsal saygınlık düzeylerinin çok farklı oluşu gençlerin
tercihlerini belirlemelerinde ve bunları sıralamalarında çok önemli rol
oynamaktadır. Sırf yeteneği kanıtlamak için yüksek puanla öğrenci alan
programları tercih etmek ve bunlardan ön sıralardaki birine girebilmek için
sınavda doğru yanıtlanması gereken soruların hesabını yapmak yeterli
değildir. Bu tür hedeflerine erişen nice öğrencinin, bir süre sonra,
bulundukları durumdan hoşnut kalmadıkları, eğitimi yarım bırakarak ya da
bitirdikten sonra yapılarına daha uygun alanlara geçtikleri gözlenmektedir.
Sadece akademik konuları öğrenme gücünü kanıtlama ve meslek yolu
ile saygınlık kazanma düşüncesi ile verilen kararlar hem kişinin mutsuz
olmasına hem de aile ve ülke için ekonomik kayba yol açmaktadır. Bu nedenle
gençlerin tercihlerini kesinleştirmeden önce kendilerini çok iyi dinlemeleri,
kişiliklerinin başka yönlerini de dikkatle ve ayrıntılı olarak
değerlendirmeye çalışmaları uygun olur.
Kendini Tanıma
İnsan, her
canlı gibi, yaşamı boyunca bir takım gelişim evrelerinden geçer. Kişilik
gelişimi insanın toplumsallaşması, içinde yaşadığı toplumun beklentilerini
yerine getirebilmesi için gerekli tutumları ve iletişim becerilerini
kazanması sürecidir. Bu gelişim süreci zihinsel ve duygusal gelişim
başlıkları altında bilimsel olarak incelenmektedir. Yirminci asrın ortasından
itibaren buna Mesleki Gelişim adı verilen bir boyut eklenmiştir.
Mesleki gelişim bireyin giderek karmaşıklaşan çalışma yaşamında kendine uygun
bir yer edinmesi ve o ortamda kendini gerçekleştirebilmesi için gerekli
davranışları geliştirme süreci olarak tanımlanabilir.
Mesleki
gelişim süreci okul öncesi dönemden başlayıp meslek ömrünün sonuna kadar
devam eden bir süreçtir. Bu süreç boyunca bireyin şu istendik davranışları
geliştirmesi beklenir:
Hangi işleri ne derece yapabildiğinin farkında olma;
çeşitli konulardaki yeteneklerini doğru, gerçekçi ve ayrıntılı olarak
değerlendirebilme
Bir eğitim ortamından, bir çalışma alanından, kısaca
bir meslekten neler beklediğini açık ve net bir biçimde ifade edebilme
Mevcut seçenekleri inceleme, başka seçenekler olup
olmadığını araştırma
Seçeneklerin her birini, istek ve beklentileri
karşılama, var olan yeteneklerle ve ekonomik olanaklarla erişebilme olasılığı
bakımından değerlendirme
İstekleri karşılama olasılığı en yüksek görünen ve
erişme olasılığı olanlara yönelme kararını verebilme
İnsanın yaşamı
boyunca yerine getirmesi gereken gelişim görevleri içinde en önemlisi ve en
zor gerçekleştirilebileni ne istediği ve neleri ne ölçüde yapıp neleri
yapamayacağı konusunda net ve kararlı bir benlik algısı geliştirmesidir.
Kendini bilmek her devirde ve kültürde olgunluğun birinci koşulu sayılmıştır.
Meslek seçimi söz konusu olduğunda kişinin kendini bilmesi demek hangi
çalışma alanının gerektirdiği görevleri yerine getirebileceği, ( yetenekleri
) nasıl bir çalışma ortamında ne gibi işleri yapmaktan hoşnut olacağı (
ilgileri ) ve mesleki etkinliklerden başka ne gibi yararlar beklediğini (
meslek değerlerini ) açık seçik olarak ifade edebilmesi demektir. Bu ancak
insanların çoğunun en erken orta yaşlarına doğru erişebilecekleri bir
durumdur. Ne var ki insanlar henüz yeniyetmelik dönemlerinde iken
yaşamlarının en önemli kararını verme sorunu ile karşılaşmaktadırlar.
Gençlerin
kendilerini tanımalarını güçleştiren etmenleri şöyle belirleyebiliriz:
·
Ergenlik
döneminde insanların deneyimleri yetersizdir. Eğitim kurumlarımızın çoğunun
kol çalışmaları, seçimlik dersler, öğrenci klüpleri, hobi geliştirici kurslar
gibi, bireylerin yeteneklerini keşfetmelerini kolaylaştırıcı öğretim
ortamları hazırlamada yeterli olduğu söylenemez. Okullarda fen ve matematik
dışındaki konu alanlarında başarının fark edilerek ödüllendirilmesi de yaygın
bir uygulama değildir. Sınıfların kalabalık, öğretimin yarım gün yapıldığı
okullarda öğretmenlerin öğrencilerini değişik yönleri ile tanıma olanakları
çok azdır. Aşırı özellikleri nedeni ile göze batan öğrenciler dışında kalan
geniş gruplar hakkında öğretmen kanaatleri genellikle bulanık olduğundan,
bunların ifade edilmesi için oluşturulan gözlem formlarının da güvenilirliği
düşüktür. Sınavlardan alınan notlar öğrencinin başarısı hakkında kabaca bir
fikir vermektedir ama onun çeşitli ders konularında akıl yürütme, analitik
düşünme, yaratıcılık gibi özellikler yönünden ne düzeyde olduğu hakkında
ayrıntılı fikir vermekten uzaktır.
·
Ergenlik
kimliği oluşturma dönemidir. O zamana kadar geçirdiği deneyimler sonucu
kendisi hakkında edindiği bir takım yargıları değerlendirme, bunları
bütünleştirme, kendisinin kim olduğunu tanımlama çabasındadır. Bu dönemde bir
çok gencin ilgileri kararsız, meslek emelleri gerçeklerden oldukça uzaktır.
Ergenlerin derdi yetişkin dünyasında iyi bir yer edinmek, kendini çevresine
kanıtlamaktır. Bu nedenle çevre tarafından istendik özellikler yönünden güçlü
oldukları izlenimi uyandırmaya çabalamakta, çevrenin önemsemediği
özelliklerini fark edip değerlendirememektedir. Bu durum özellikle aşırı
istekçi ve otoriter ailelerin çocuklarında daha çarpıcı biçimde
görülmektedir. Çevresini, özellikle ana babasını hoşnut etme çabasında olan
genç zayıf yönlerini yadsıma, eğilimlerini bastırma, gerçek özüne uygun bir
kimlik yerine ana babasının hoşuna gidecek bir kimlik geliştirme
zorunluluğunu duymaktadır. Özüne yabancı, başkalarının beğenisine aşırı
derecede duyarlı gençler ilgi ve yeteneklerine uygun olmayan, erişmesi
olanaksız eğitim ve meslek hedeflerine yönelmekte, emelleri gerçekleşmeyince
çöküntü yaşamaktadırlar.
Seçenekleri
Araştırma
Sağlıklı bir
meslek kararı verebilmenin diğer bir koşulu seçenekler konusunda bilgi sahibi
olmaktır. Oysa gençlerin eğitim ve meslek seçenekleri hakkında bilgilerinin
yetersiz ve çok kere de yanlış olduğu gözlenmektedir. Gözlemler ve
araştırmalar üniversiteye gelen öğrencilerin ilk aylarda yarıdan fazlasının
bulundukları bölümden memnun olmadıklarını göstermektedir. Bunların bir
kısmı, hakkında bilgi sahibi olmadıkları bölümleri tercih etmek zorunda
kaldıklarını, bir kısmı ise isteyerek geldikleri bölümde aradıklarını
bulamadıklarını ifade etmekte ve bir sonraki yıl alan değiştirme planları
yapmaktadırlar. Neyse ki bunların önemli bir bölümü yıl sonuna doğru
bulundukları alanın kendilerine uygun olduğunu fark edip ona bağlanmaya
başlamaktadırlar. Eğitim sistemimiz öğrencilerin çoğunu ilköğretimin sonunda
bir meslek eğitimi seçmeye bir kısmını ise bir yıl sonra alan seçmeye
zorlamaktadır. Bu yaştaki seçimlerin çoğu ana babaların yönlendirmesi ile
gerçekleşmektedir. Onların da bir çok seçenekten habersiz olarak bu işlemi
yürüttükleri gözlenmektedir. Oysa gençlerin, geleceklerini yakından
ilgilendiren bir konuda karar vermeden önce, kendilerine açık olanakları
araştırmaya girişmeleri, eğitim ve meslek seçenekleri hakkında bilgi edinme
çabası göstermeleri gerekir. Gençlerin böyle bir girişimde bulunmalarını
engelleyen bazı psikolojik ve toplumsal nedenler vardır. Bunları şöyle
özetleyebiliriz:
·
Gencin çevresi
çok dar, bilgi edinme olanakları çok kısıtlı olabilir. Bu durum özellikle
kırsal kesimde yetişen gençler için geçerlidir. Bu çevrelerde polislik,
öğretmenlik, hemşirelik dışındaki meslekler için uygun örnekler de
olmadığından gençlerin seçenekleri bu ve benzeri birkaç meslek alanı ile
sınırlı kalabilmektedir. Bilgi kaynaklarından haberli olamama ya da onlara
ulaşma zorluğu yüzünden insanlar yetersiz bilgi ile karar verme durumunda
kalmaktadırlar.
·
Bilgi edinmeyi
engelleyen diğer bir neden kişinin korkularıdır. Seçeneklerin çokluğu kendine
güvensiz kişiyi şaşkına çevirebilmekte, kafasını karıştırabilmektedir. Böyle
bir kişi değişik durumlara uyum yapabilmek için esnek düşünebilme gücünden
yoksundur. Yeni bir seçenek daha önce verilmiş bir karardan vazgeçmeyi
gerektirebilir. Bu da yeni bir belirsizlik durumu demektir. Oysa güvensiz
kişiler ancak net ve kesin durumlarda rahat edebilirler. Böyle bir kişilik
yapısına sahip bireyler ne kendilerine ne de olanaklara ilişkin gerçekleri
aramaya girişirler.
·
Kendine
güvenen kişiler ise araştırmanın getireceği yeni bilgilerin gelişimlerine
olumlu katkıları olacağına inanır ve bu yolda girişimlerde bulunurlar.
Bunların en önemlisini, yukarıda da değinildiği gibi, kendini tanıma
konusunda gösterilen çabalar oluşturur. Kendini tanıyan, olanaklarının
sınırlarını ve gerçek isteğinin ne olduğunu bilen bir genç, önündeki
seçenekleri bu ölçütler açısından değerlendirir, hatta başka seçenekler olup
olmadığını araştırır. Buna karşılık, kendine ilişkin bazı gerçeklerle yüz
yüze gelmekten kaçınan, kendinde çok üstün. nitelikler gördüğü için üst düzey
hedeflere yönelen kişi ise, kurduğu hayali düzenin bozulacağı korkusu ile,
değişik seçenekleri araştırmaktan kaçınır, önerilen seçenekleri de mantık
dışı bahanelerle reddeder. Şu halde diyebiliriz ki, kendini araştırma ile
seçenekleri araştırma eğilimi, kişinin doğası ile barışık olmasından
kaynaklanan, yeni uyarıcılara açık olma eğiliminin görünümüdür.
Kendini ve
meslekleri tanımak için neler yapmalı?
İnsanın
yaradılışını, gerçek özelliklerini tanıması, kendini doğru değerlendirmesi
kolay gerçekleştirilecek bir hedef değildir. Bu özellikle deneyimi az ve
kendini kanıtlama çabasında olan gençler için daha da zordur. İnsanların
kendilerini tanımalarını engelleyen en önemli etmen başkaları tarafından
beğenilme, kabul görme arzusudur. Kendini başkalarının ölçütlerine göre
değerlendiren kişi büyük olasılıkla kendi gerçeğinden uzaklaşacak, kendi
özüne uymayan bir öz kavramı geliştirecektir. Doğru ve gerçekçi bir öz
kavramı geliştirmenin ön koşulu çevrenin beklentilerine ve
değerlendirmelerine aşırı derecede duyarlı olmamaktır. İçsel özgürlüğünü
geliştirmiş kişi kendini inceleyerek doğasını tanıyabilir.
Doğasını
tanımak isteyen kişinin yapacağı iş değişik ortamlarda neler yaşadığını,
çeşitli durumlar ve olaylar karşısında neler hissettiğini sık sık
gözden geçirmek ve bu yaşantılarının adını koymaktır. Başkalarının önem
verdiği özelliklerine sahip olduğuna kendini inandırmaya çalışan,
başkalarının önem vermediği özelliklerini bastırmaya çalışan kişi, doğasına
yabancılaşmaya ve gizilgüçlerini kullanamamaktan ileri gelen bir uyumsuzluk
yaşamaya adaydır.
ÖSYM adayların
kendilerini tanımaları, yükseköğretim programları hakkında bilgi edinmeleri
için bazı ölçme araçları ve yayınlar hazırlatmıştır. Bunlardan Kendini
Değerlendirme Envanteri on üç, BİLDEMER ( Bilgisayar Destekli Meslek
Rehberliği ) programı altı yıldır, ve “Üniversiteler, Yükseköğretim
Programları ve Meslekler Rehberi” adlı kaynak kitap on beş yıldır okullarda
ve dershanelerde kullanılmaktadır. Programları ve meslekleri tanıtan kaynak
kitaptaki bilgiler internet sayfalarımıza aktarılmıştır. Kendini ve
çevresindeki olanakları tanımaya yatkın bir kişi bu kaynaklara erişmekte
zorluk çekmeyecektir.
Karar Verme ( Belli bir seçeneğe yönelme )
Meslek
gelişiminin bu aşamasında yapılacak iş, yukarıda açıklanan iki alanda
edinilen bilgilerin birlikte değerlendirilmesi, istenilir yönleri en
fazla, istenmeyen yönleri en az ve erişme olasılığı yüksek seçeneğin
bulunmasıdır.
Karar verme
süreci, yukarıda açıklanan iki gelişim görevinin başarı ile tamamlanması
halinde başarı ile gerçekleştirilen zevkli bir işlem olabilir. Kendisi ve
çevresi hakkında bilgisi yetersiz, iddiaları yüksek, aşırı kaygılı,
sorumluluğunun bilincine erememiş kişilerin bu aşamada farklı davranışlar
sergiledikleri görülmektedir. Örneğin kendine güvensiz kişiler, başkalarının
(aile büyükleri, arkadaşlar vb.) daha iyi bilecekleri düşüncesi ile, kararı
başkalarına bırakmakta ya da başkalarının kararlarını benimseyip
uygulamaktadırlar. Aşırı kaygılı kişilerin tepkisi iki türlü olmaktadır.
Bunlar ya hemen kararı kesinleştirmek için acele etmekte, ya da seçenekleri
en ince ayrıntısı ile inceleme, başka seçenekler arama, çabalarını bir türlü
sona erdirememekte ve kararlarını kesinleştirememektedirler. Sorumsuz kişiler
de kararı en son güne bırakmaktadırlar ama geçen süre zarfında karar verme
konusunu düşünmemeyi tercih etmektedirler. Karar verirken bazı insanlar sezgilerine,
bazıları mantıklarına bazıları ise başkalarına güvenmektedirler.
Karar verme
konusunda sorunlu bir grup daha vardır ki, bunlar kronik kararsızlardır. Bu
kimseler hiçbir seçeneği kendilerine uygun bulmamakta; karar verme zorunda
kaldıklarında hiç bir seçeneğe uzun süre bağlanamamakta, sık sık karar
değiştirmektedirler. Sonuçta hangi seçeneği benimserlerse benimsesinler
gözleri daima başka seçeneklerde kalmaktadır.
Meslek Seçimi
konusunda verilecek karar, dayanağını kişinin özünden almalıdır. Kişilik
gelişimleri sağlıklı olan, özlerini tanıyan ve onu gerçekleştirme çabasında
olan kimseler gerek kendileri gerekse çevre olanaklarına ilişkin doğru,
ayrıntılı ve gerçekçi bilgilere sahip olduklarından, doğru karar vermekte
güçlük çekmemektedirler. Çünkü kendi ile barışık kişilerin karar verme
sürecinde, kendilerine ve seçeneklere ilişkin gerçekleri çarpıtma, bazılarını
yok sayma gibi, bilinçli ya da bilinçdışı etmenlerin yeri yoktur.
Aşağıda biri
kendini ve çevresindeki olanakları özgürce araştıran, diğeri ailesinin
istekleri doğrultusunda davranan, bir diğeri ise kendi sınırlarını bilmeyen
ve program seçme işlemini ciddiye almayan üç gencin meslek gelişimi öyküsü
örnek olarak verilmiştir:
Örnek-1
“Genellikle
başarılı bir öğrenci sayılırım. Bunu kısmen düzenli çalışmama
borçluyum diyebilirim. İlköğretim döneminde takdirler, teşekkürler aldımsa da
Anadolu liseleri sınavını kazanamadım. Puanım az farkla yeterli olamadı.
Lisede fen
derslerim iyi sayılırdı. Yani kırık not almamıştım. Matematikte komşumuzun
oğlundan ders almak suretiyle geçer not alıyordum. Fizik ve kimyada da
durumum pek farklı değildi ; öğretmenin öğrettiklerini evde düzenli
tekrarlamak suretiyle öğrenebiliyordum ama farklı bir problem sorulduğunda
bocalıyordum. Onun için bu derslerde geçer not aldığım zaman mutlu oluyordum.
Biyolojide durumum çok daha iyi idi. Hatta bu alana özel ilgim bile var
diyebilirim. Kır gezilerinde çevredeki hayvan ve bitkileri fark eder onlardan
örnekler toplarım. Bu şekilde bir kelebek koleksiyonu da yaptım. Akvaryumumda
çeşitli balıklarım ve bir de kuşum vardı. Öğretmenime biyoloji laboratuarının
düzenlenmesine yardım ettiğimde bu işten çok hoşlandığımı fark etmiştim.
İnsanların ruh
durumlarını, belli olaylar karşısında neler hissettiklerini incelemek ve
sorunlarını dinleyip yardımcı olmak da bence çok ilginç bir uğraşı olarak
görünüyordu. Boş zamanlarımda psikoloji ile ilgili hikaye ve romanlar okumaya
çalışıyordum.
Gelecekteki
mesleğim aile içinde tartışıldığında herkes bir meslek öneriyordu. Babam
eczacı, annem doktor, dayım ise inşaat mühendisi olmamı önermişti.
Arkadaşlarım da mühendisliği düşünüyorlardı. Ben önerilen tüm meslekleri
tanıtıcı yayınları okudum. En başarılı olduğum ve ilgi duyduğum alan biyoloji
olduğu için onunla ilgili yayınları özellikle inceledim. Bu arada biyoloji
ile ilgili meslek olarak fizik antropolojiyi tanıdım. Ancak tercih listeme
önce veterinerlik, sona doğru da biyoloji programlarını yazdım. İyi bir
veteriner olabilirsem evcil hayvan kliniği açmayı veya evcil hayvan
yetiştirip satmayı düşünüyordum. Bu iyi kazanç getirecek bir iş olarak
görünüyordu bana. Biyoloji alanına girersem de hedefim aynı olacaktı. Sonunda
bir biyoloji programına yerleşebildim. Biyoloji bölümünü iyi bir derece ile
bitirdim Şimdi yüksek lisans eğitimi görüyorum ve bir yandan da bir hayvan
hastanesinde yardımcı eleman olarak çalışıyorum. Bir biyoloji bölümüne
araştırma görevlisi olarak girebilir ya da biyoloji öğretmeni olabilirim Ama
gelecekte kuş, köpek, kedi gibi evcil hayvan yetiştiren bir yer açmak
idealimden vazgeçmiş değilim.”
Bu genç
geçirdiği yaşantıları değerlendirerek neleri yapıp neleri yapamadığı, hangi
etkinliklerden hoşlandığı konusunda açık bir fikre sahip olmuş, kendisini
oldukça net bir biçimde ve uygun sözcüklerle ifade edecek kadar berrak bir
benlik algısına erişmiş görünmektedir. Kişi aynı güvenle meslekleri de
incelemiş ve kendine uygun bir alan belirlemiştir. Aile bireylerinin
önerilerini, arkadaşlarının telkinlerini dikkate almış ama onlardan birine
bağımlı kalmamış, öz yapısına saygılı davranarak, özünü gerçekleştirebileceği
kariyer planı yapmıştır.
Örnek- 2
“Ben tıp
doktoru bir baba ile iktisatçı bir annenin ikinci çocuğuyum. İlk çocukları
özürlü olduğu için annem babam benim doktor olmamı istiyorlardı. Her halde
ağabeyimin sorunları ile bu şekilde daha iyi ilgilenebileceğini
düşünüyorlardı. Ben okulda oldukça başarılı bir öğrenci idim. Hemen her
dersten ortalamanın üzerinde not alıyordum ama en güçlü yeteneğim sanat
alanında idi. Sekizinci sınıfta iken resim yarışmasında dünya birincisi
olmuştum. Ama babam vaktimi resimle geçirmemem için bana gerekli resim
malzemeleri almıyor, beni resimle uğraşırken gördükçe fen derslerine
çalışmamın daha iyi olacağını söylüyordu. Lisede resim çalışmalarımı tamamen
bırakıp bütün enerjimi fen alanındaki derslere verdim. Bir çok arkadaşım gibi
ben de bir dershaneye devam ettim . Sınava ilk girdiğim yıl bir tıp
fakültesine girememiştim. İkinci yıl tercih listeme, daha düşük puanla
öğrenci alan programları da yazdığım için bunlardan birine yerleştim.
Çalışkan ve disiplinli olduğum için fakülteyi zamanında bitirdim. Bir süre
pratisyen hekim olarak çalıştım. Estetik cerrah olmak istiyordum. Ama iki
kere girdiğim Tıpta Uzmanlık Sınavında başarılı olamayınca daha düşük puanla
girilebilen başka uzmanlık seçeneklerini yazarak sınava üç kere daha girdim.
Bu sınavlarda da başarılı olamayınca uzmanlık eğitimi görme umudumu yitirdim.
Bu arada resim çalışmalarıma tekrar yönelmiştim. Açtığım bir sergi epey ilgi
gördü ama resim yaparak hayatımı kazanmak bana biraz olanaksız görünüyordu. O
sırada hoş bir tesadüf oldu. Sergiyi gezen bir tıp yayınları editörü bana
yayıncılık alanında çalışmayı teklif etti. Ben şimdi tıp alanındaki kitap ve
dergilerin resimlerini çizmekte, internet sayfalarının grafik düzenlemelerini
yapmaktayım ve yaptığım işi çok seviyorum”
Bu genç de
sonunda özüne uygun bir mesleki ortam bulabilmiştir. Tıp eğitimi şu andaki
işinin kalitesine önemli katkı sağlamaktadır kuşkusuz. Ama uzun, zahmetli ve
masraflı bir eğitim olan tıp eğitimi, ekmeğini çizimle kazanmak isteyen bu
genç için zorunlu muydu? Onun yerine hekimlik mesleğine bağlanabilecek başka
bir genç yerleştirilmiş olsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Örnek -3
“İlk yıl, üniversite tercih formumu dolduracağım
günler yaklaştıkça içimi bir sıkıntı kaplıyordu. Çünkü annem öğretmen olmamı
istiyordu. Evlenip çocuk sahibi olduğum zaman boş vakitlerim olabileceğini,
evime vakit ayırabileceğimi düşünüyordu. Babam işletme - iktisat eğitimi
görmemi öneriyordu. Ben ise çok sevdiğim bir arkadaşımın girmek istediği
uluslararası ilişkiler bölümüne gitmeyi ve diplomat olmayı düşlüyordum.
Okulda başarı düzeyim düşük, matematikten durumum daha da kötüydü. Ama ben
okulda iyi öğretim yapılmadığına, dershaneye giderek kendimi geliştireceğime
inanıyordum. Bu inançla iki yıl sürekli dershaneye devam ettim. Orada yapılan
sınavlarda da puanım düşüktü. Öğretmenlerim istediğim bölüme girme
olasılığımın çok düşük olduğunu söyledilerse de aldırmadım. Tercih bildirim
formuma önce uluslararası ilişkiler alanı ile, daha sonra siyaset bilimi,
kamu yönetimi gibi alanlarla ilgili programları yazdım. İlk yıl hiçbir yere
yerleşemedim. Yine bir yıl dershaneye gidip aynı bölümleri yazdım ama son bir
iki tercihimi de sosyolojiden yaptım. Fakat bir tercihimde kodlama hatası
yapmışım . Zihin engelliler programına yerleştirildim. Bu bölümü bitirince
zihinsel özürlü çocukların öğretmeni olurmuşum. Böyle bir meslek aklımın
ucundan geçmiyordu. Annem bu programa kayıt yaptırmamı ve öğretmen olmamı
istedi ama ben reddettim. Çünkü uluslararası ilişkilere girebilmeyi bir kere
daha denemek ve on aylık vaktimi sınava hazırlanarak değerlendirmek
istiyordum. Yine dershaneye gittim ama bu defa, bir önceki yıl bir programa
yerleştirildiğim için ağırlıklı ortaöğretim puanım çok düştü. Zaten sınavda
iyi bir puan da alamamıştım. Böylece üniversite eğitimi görme şansımı tümüyle
kaybettim”
Bu örnekte
yeteneklerini iyi değerlendiremeyen, sınav sisteminin özelliklerini bilmeyen
ya da inceleme gereği duymayan, dikkatsiz bir gencin yanlış kararları
sonucunda fırsatları nasıl yitirdiği görülmektedir. Bu örnekler gençlerin
öncelikle akademik yetenek düzeylerini iyi değerlendirmeleri, bir
yükseköğretim programına yerleşebilme ve üst düzeyde eğitim görebilme
olasılıklarını iyi değerlendirmelerinin ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
Akademik yetenek düzeyi yüksek bir genç tercihlerini belirlerken alan
seçiminde hata yapsa bile bunu daha sonra düzeltme olanağını bulabilir. Ama
okul başarısı ve yetenek düzeyi sınırlı olan gençlerin çok dikkatli
davranmaları, yüksekten uçmamaları ve durumlarına uygun eğitim alanlarında
okumaktan mutlu olmayı bilmeleri çok önemlidir.
Yükseköğretime
Başvuracak Gençlere Öneriler
Yükseköğretimde
program tercihlerini belirleme aşamasında olan bir gencin şu hususları göz
önünde bulundurması yararlı olur:
·
Önce kendini
dinlemeli, geçmişte ne gibi işleri yaparken, ne gibi ortamlarda bulunurken
mutlu olduğunu, ne zaman gerginlik ve sıkıntı duyduğunu hatırlamaya
çalışmalıdır. Böyle bir içe bakış yöntemi kişiye hangi konuları kolay
öğrendiği, hangi alanlarda çalışmakla mutlu olduğu hakkında bir fikir verir.
İlgilerine uygun alanda çalışan insanlar çalışmayı bir angarya değil bir zevk
olarak yaşarlar.
·
Meslekler,
eğitim programları ve çalışma yaşamı hakkında bilgi verici kaynaklara
ulaşmaya, onları dikkatle izleyip değerlendirmeye çalışmalı, girmeyi
düşündüğü bölümlerde verilen eğitim hakkında bilgilenmek için mümkünse
oralarda okuyan gençlerle konuşmalı, o alanlardaki eğitimin kendisine
sağlayacağı yararlarla kendisinden beklenenleri karşılaştırmalı, bu
araştırmayı çok yönlü olarak yapmalı, birkaç kaynağa takılıp kalmamalı,
başkalarından duyduklarının doğruluğunu resmi kaynaklara başvurarak
sınamalıdır.
·
ÖSYM
Kılavuzunu bizzat kendisi okumalı, anlamadığı yerleri öğretmenlerine
sormalıdır. Kılavuz, aday ile ÖSYM arasındaki anlaşma metni, kontrat sayılır.
Kişi bu dokümanın kendisi ile ilgili bölümlerinin okunmasını başkalarına
bırakmamalı, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmemelidir.
·
ÖSYM, adayları
programlara yerleştirme işlemini bitirdikten sonra bazı programların
kontenjanlarının dolmadığını görerek ek yerleştirme işlemi yapmaktadır. Bu da
ya öğrencilerin yeterince bilgi sahibi olmamalarından ya da önyargılı
olmalarından dolayı ilk tercih listelerinde bu programlara yer vermediklerini
göstermektedir. Oysa bu programlar bir çok öğrenci için uygun olabilir
Sevgili
üniversite adayları
ÖSYM Tercih
Bildirim Formunuzu doldurduktan sonra siz imzalayacaksınız. Bu
demektir ki tercihlerinizin yapınıza uygunluğundan siz sorumlu olacaksınız.
Bu sorumluluğu ne derece bilinçli olarak yerine getirirseniz gelecekte o
derece halinden hoşnut bir kişi olabilirsiniz.
Meslek
yaşamınızı mutlu ve yararlı olabileceğiniz çalışma alanlarında
sürdürebilmeniz dileği ile,
Prof. Dr.Yıldız Kuzgun
ÖSYM
|
Hazırladığım Çalışmalar Ve Projeler: Autocad2007, Autocad2000, Windows MovieMaker, CorelDraw12, Sketch Up, Güncel Bilgiler
10 Ocak 2014 Cuma
MESLEK SEÇİMİNDE BİLİNMESİ GEREKENLER
SÖZEL VE SAYISAL BECERİ
ıÜüSözel Yetenek
1. Sözel Akıcılık:
Zengin bir sözcük bilgisine ve çağrışım zenginliğine sahip olma, duygu ve düşünceleri
değişik sözcükler kullanarak etkileyici bir biçimde ifade edebilme, akıcı bir
üslupla konuşma ve yazma sözcüklerle orijinal ve etkileyici komposizyonlar
yaratma.
2. Sözel Akıl Yürütme:
Sözcükler ve/veya ifadeler arasındaki benzerlik ve farkları görebilme; okuduğunu
anlayabilme, düşünceleri açık ve anlaşılır bir biçimde aktarabilme.
Sayısal Yetenek
3. Hesaplama: Sayılarla
dört işleme dayalı hesaplamaları çabuk ve doğru bir biçimde yapabilme, bir işlemdeki
hatayı kolayca bulabilme.
4. Sayısal Akıl Yürütme:
Matematik ilke ve kavramları kullanarak problemleri çözebilme, cebir işlemleri
yapabilme.
Şekil ve Uzay Yeteneği
5. Şekil Algısı:
Nesnelerin, resimleri veya geometrik şekillerin detaylarını algılama; nesneler,
resimler ve şekiller arasında gölge, genişlik, boy vb. özellikler yönünden
farkları görebilme.
6. Uzay İlişkileri:
Bir şeklin düzlem üzerinde ya da bir cismin uzayda döndürülmesi ile alacağı
biçimi göz önünde canlandırabilme; açılımı verilmiş bir cismin kapalı halini
görebilme veya tersini yapabilme.
7. Renk Algısı:
Renkleri tanıma, renklerdeki benzerlik ve farkları algılama veya aynı renkteki
iki cisimde ton farkını görebilme, zıt veya uyumlu renk kombinasyonlarını
yapabilme.
8. Bellek:
Sözcükleri, sayıları, sembolleri çabucak belleme ve uzun süre bellekte
tutabilme.
9. Ayrıntıya Dikkat:
Çevredeki şekillerin, cisimlerin, eşya veya durumların özelliklerini, aralarındaki
farkları çabucak ve doğru bir şekilde algılayabilme.
10. Mekanik Yetenek:
Bir alet veya makinenin çeşitli parçaları arasındaki ilişkiyi, bir aletin işleyişindeki
temel ilkeyi görebilme; bir aleti işletebilme, onarabilme, bilinen bir modele
göre bir aleti kurabilme.
11. El Becerisi:
Elleri ve kolları kolaylıkla ve ustalıkla hareket ettirebilme, nesneleri kaldırma,
döndürme ve yerleştirme hareketlerini çabuk ve düzgün bir biçimde yapabilme.
12. Parmak Becerisi:
Parmakları doğru ve hızlı bir biçimde kullanarak küçük objeler üzerinde çalışma;
çok ince işleri yapabilme.
13. El-Göz İşbirliği:
El ve gözü birbiriyle uyum halinde ve hızlı bir biçimde kullanabilme, ipliği iğne
deliğinden geçirme gibi hareketleri çabucak yapabilme.
14. Analitik Düşünme:
Bir bütünü öğelerine ayırabilme, parçaların birbirleri ile ve bütünle ilişkilerini
görebilme.
Etiketler:
BECERİ,
Çocuk Gelişimi,
Gelişim,
Kavrayış,
KPDS,
KPSS,
LYS,
OKS,
ÖSS,
SAYISAL,
SÖZEL,
YGS
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)